İslam

İslam Nedir ?

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren hak din, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem ile ortaya çıkmıştır. Hak dinin temel prensipleri aslında değişmemiştir. Ancak zaman, mekan ve sosyal koşulların değişmesiyle ibadet şekilleri ve bazı hükümlerde değişiklikler olmuştur. İnsanlar ilerledikçe, düşünceler geliştikçe ve medeniyet ilerledikçe, Allah (c.c) peygamberler aracılığıyla getirdiği dinleri de evrimleştirmiştir. Bu evrim, Musevilik ve Hristiyanlığı aşarak İslam’da kemale ermiştir. İlahi kitaplar da sahifeler halinde başlayarak Tevrat ve İncil ile devam etmiş, ancak sonsuz bir mucize olarak Kur’an-ı Kerim ile son bulmuştur. Bundan sonra başka bir ilahi kitap gönderilmeyecek ve Kur’an, insanlığın rehberi olarak kıyamete kadar devam edecektir. İslam, hak dinlerin sonuncusudur.

İslam dini, belirli bir topluma değil bütün insanlığa gönderilmiştir ve kıyamete kadar insanlığın tabi olacağı hak din olarak devam edecektir. İslam, önceki hak dinlerin temelini doğrulamaktadır, ancak İslam’ın gelmesinden sonra bu dinlere ihtiyaç kalmamıştır. Kur’an-ı Kerim’in indirilmesiyle diğer ilahi kitaplara da ihtiyaç ortadan kalkmıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, önceki kitaplarda yer alan gerçekleri doğrulamış ve tahrif edilen hususları düzeltmiştir. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın varlığına ve birliğine, peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahiret gününe ve her şeyin Allah’ın takdiriyle meydana geldiğine inanan bir neslin, akıl ve dinin korunması gibi hak dinin temel esaslarını yeniden ortaya koymuştur.

İslam dini, son hak din olduğu için temel prensipleri kesin bir şekilde ortaya konmuş ve zaman ve mekana göre değişebilecek nitelikte hükümler, ilim adamlarının içtihatlarına bırakılmıştır. Bu özelliği sayesinde İslam, kıyamete kadar devam edecek ve her zaman hak din niteliğini koruyacaktır.

İslam’a giriş, imanla gerçekleşir. İman, Allah’ın Hz. Muhammed’e vahiy yoluyla indirdiği ve onun insanlara tebliğ ettiği kesin olarak bilinen şeylere tereddütsüz inanmak ve onaylamaktır. İmanın temeli, bu kabul ve onaylamadır.

Bir kişi İslam’a girmek istediğinde, “Şehadet ederim ki Allah’tan başka tanrı yoktur ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir” şeklindeki “Kelime-i Şehadet” cümlesini söyleyerek bu kabul ve onaylamayı açıklar. Bu cümle, İslam’a girişin ifadesi olarak bilinir.

İman, bilerek ve isteyerek inanmaktır. Bir kişi kalben inanmadığı halde bu cümleyi söylerse iman etmiş olmaz. Kelime-i Şehadeti söyleyen bir kişi, Kur’an-ı Kerim’i tamamen kabul etmiş ve Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in insanlara tebliğ ettiği her şeyi tam olarak kabul etmiş demektir. Bu nedenle imanın şartı, Allah’ın varlığına ve birliğine, meleklerin varlığına, Allah’ın gönderdiği kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve her şeyin Allah’ın takdiriyle meydana geldiğine inanmaktır. “Kelime-i Şehadet” tüm bunları topluca kabul etmek ve onaylamak anlamına gelir. Bu nedenle, Kelime-i Şehadet, İslam’a girişte yapılan bir sözleşmeyi ifade eder. Bu sözleşmeyi yapan kişi, Allah’a büyük bir söz vermiş, O’nun emirlerini tereddütsüz bir şekilde kabul etmeyi ve yerine getirmeyi, yasaklardan kaçınmayı benimsemiş olur.

Kelime-i Şehadet’i söyleyerek yaptığımız sözleşmeye tüm yaratılmışlar da tanıklık eder. Eğer bu sözleşmeyi bozarsak, tanık olan her şey Allah’ın huzurunda bize karşı tanıklık eder.

Ayrıca, bu sözleşmeyle birlikte müslüman toplumun bir ferdi oluruz. Müslümanlarla evlenmek, zekat vermek ve almak, müslümanlarla dayanışma içinde olmak bu sözleşmenin kapsamına girer.

Kimse imana zorlanamaz. İslam’a girmek isteyen kişi kendi isteğiyle girer. İman etmeden önce araştırma yapabilir, her türlü tereddüt ve şüphenin cevabını araştırabilir. Ancak iman ettikten sonra, iyi bir mümin olabilmek için kalpteki her türlü tereddüdü atmamız gerekir. Çünkü imanla tereddüt bir arada olamaz. Bu nedenle iman, insanın kalbine kök salmalı ve İslam’a aykırı davranışlardan uzak durmalı, düşünce yapısı, ahlakı ve davranışları İslam’a uygun şekilde şekillenmelidir.

İslam’a girmek için herhangi bir aracıya ihtiyaç yoktur. Bir kişi yukarıda belirtilen hususlara inanarak kendi başına İslam’a girebilir. Ancak başkaları bilgi vererek yardımcı olabilir. İslam’a giren kişi, tam bir inanç berraklığına sahip olan kaynağa ulaşmış olur. Bu nedenle, önemli bir inanç değişikliğinden sonra en kısa sürede gusül (boy abdesti) alınmalıdır. Gusül, daha sonra açıklanacaktır.